[1. Bölüm]
Kim susturabilir bizim türkümüzü, kim?
Biz ki bu hasreti semahların seyrinden alıp gelmişiz
Biz ki onu cefakâr anaların kirpiğinden derlemişiz
Süzülsün acının derin izler bıraktığı gül yanaklardan
Yere dökülsün istemişiz
Bizim türkülerimizi rüzgâr söyler her gece
Ay vurdukça parıldar, gün doğdukça hız alır
Nevroz ateşleriyle sağaltarak çırpınan yarasını
Can havliyle kardaş
Kan içinde bir kartal gibi vadilere saldırır
Türkülere ilişmeyin
Türküler nehirdir, gecenin bağrına akar
Fazla eşelemeyin kardaş
Taşınca ne siperler kalır, ne dev barikatlar
Deşmeyin diyorum, deşmeyin!
[2. Bölüm]
Kim susturabilir bizim türkümüzü, kim?
Biz ki nice amansız badirelerde serden geçmişiz
Biz ki ilmikler boynumuza takılıyken bile türkü söylemişiz
Sonra ırmak boylarında göğertip körpe otların serinliğinde
Dağlara emanet etmişiz
Biz ki mazlumların defterine kanlı resimlerle sıralanmışız
Banaz yaylasından Kerbela'ya kar götürsün turnalar
Ölürüz sanma kardaş
Dostun attığı gülden yaralanmışız
Türküleri dövmeyin
Türküler gökyüzüdür, karanlığa yıldızlar çakar
Üstümüze gelmeyin kardaş
Namuslu bir delikanlının alnında kavga ışıldar
İncitmeyin diyorum, incitmeyin!
[3. Bölüm]
Kim susturabilir bizim türkümüzü, kim?
Biz ki Karacaoğlan'ı aşkla, Veysel'i toprakla yüceltmişiz
Biz ki köroğlunun narasıyla nice beyleri yere çökertmişiz
Yine de masum bir bebek gibi avuç avuç sevdamızı
Kalanlara vasiyet etmişiz
Adam dediğin sapına kadar yiğit olmalı
Ne karıncayı incitmeli, ne de ozanları yakmalı
Öyle sansar gibi pusu kurup punduna getirmek de neymiş?
Adam dediğin kardaş
Yüreği varsa eğer getirip ortaya koymalı
Türküleri yakmayın
Türküler çiçektir, en umutsuz zamanlarda açar
Kavgayı uzatmayın kardaş
Yüzyıllardır tuz döke döke çürüdü bu yaralar
Kanatmayın diyorum, kanatmayın!
Kim Susturabilir was written by Yusuf Hayaloğlu.